Kuransız müslümanlık olan nurculuk fitnesi


Bediuzzaman (Zamanın benzersizi) lakaplı said nursi'in Risale-i Nur kitabından örnekler ile nurculuğun ne olduğunu göstereceğiz. Said Nursi'nin kendisini son nebi olarak gösterdiğini, risalenin vahiy olduğunu, Kuran ayetlerini hep kendine uyarladığına şahit olacaksınız.


1- Hz. Ebubekir hakkındaki uydurma sözü savunuyor!

Said nursi diyor ki: Sıddîk-ı Ekber (r.a.) demiştir ki: "Cehennemde vücudum o kadar büyüsün ki, ehl-i imâna yer kalmasın."

(Kaynak:Risale-i Nur Külliyatı, sözler, sayfa 711, yeni asya neşriyat)

Üçüncü şüphesi: Büyük Cihad’ın ve Sebilürreşad’ın neşrettiği gibi, ben ilân etmişim ki, dine, imana hizmeti ve Risale-i Nur’u değil dünya siyasetine, belki kemâlât-ı mâneviyeye ve makamat-ı âliyeye âlet edemediğim gibi, herkesin hoş gördüğü saadet-i uhreviye ve Cehennemden kurtulmaya vesile etmemek ve yalnız emr-i İlâhî ve rıza-yı İlâhîden başka hiçbirşeye âlet etmemek bu zamanda Nurun hakikî kuvveti olan sırr-ı ihlâs-ı hakikîyi muhafaza etmeye beni mecbur etmiş ki, Sıddık-ı Ekber (r.a.) dediği olan, "Mü’minler Cehenneme gitmemek için Allah’tan isterim, benim vücudum Cehennemde büyüsün ki, onların yerine azap çeksin" diye söylediği kudsî fedakârlığının bir zerresini ben de kendime kazandırmak için, "İman ile Cehennemden birkaç adamın kurtulmaları için Cehenneme girmeyi kabul ederim" demişim. Zaten ibadet, Cennete girmek ve Cehennemden kurtulmak için kılınmaz; bozulur. Belki rızâ-yı İlâhî ve emr-i Rabbanî için yapılır.

(Risale-i Nur Külliyatı, Emirdağ Lâhikası, Heyet-i Sıhhiyeye,  Sayfa 377, Yeni Asya Neşriyat)

Açıklama: Hz. Ebu bekir böyle bir dua ettiyse hiç kimsenin kimse yerine cehenneme gireceğini bilmiyor olması lazımdır, oysaki bizzat peygamberden ders almış ve onun en yakın dostu olmuş birisidir. Böyle bir dua etmesi mümkün değildir. Said nursi uydurma bir hadisi delil olarak almış ve açıklamaya çalışmıştır.

Uydurma hadis: "Cehennemde vücudum büyüsün tâ ehli imana yer kalmasın." (bk. Şemseddin Sivasi, Cihar-ı Yar-ı Güzin, s. 25)

Fatır suresi 18: Ve yük taşıyan birisi (bir günahkâr) başka birinin yükünü (günahını) yüklenmez. Eğer ağır yüklü kimse, onu yüklenmeye çağırsa bile ondan hiçbir şey yükletilmez, onun yakını olsa dahi. Sen ancak gaybte Rabbine huşû duyanları ve namazı ikame edenleri uyarırsın. Ve kim tezkiye olursa (temizlenirse), o taktirde bunu sadece kendi nefsi için yapar. Ve dönüş  Allah’adır.
Zumer suresi 19: (Resûlüm!) Öyleyse üzerine azap kelimesi hak olan kimseyi ve ateşte olanı sen mi kurtaracaksın?

Aslında Said Nursi'nin Hz. Ebubekir hakkında uydurulan bu sözü savunma amacı, kendisini de başkaları için cehenneme gidecek birisi olarak tanıtmaktır. Ebubekir'i örnek gösterme amacı onu taklit etmektir. Başka satırlarda ''milletin imanı için cehenneme girmeye razıyım'' şeklinde sözleri vardır.

2- İslam'a hizmet için cehenneme gidermiş!

Said nursi diyor ki:  Bu sekiz parçayı Ankara ehl-i vukufu tetkik etmiş, itiraz etmemişler. Yalnız demişler: "Bu yazılmamalıydı. Keramet sahibi, kerametini yazamaz." Ben de onlara cevap verdim ki: "Bu, benim değil, Risale-i Nur’un kerametidir. Risale-i Nur ise, Kur’ân ın malıdır ve tefsiridir" dedim. Onlar sustular, demek kabul ettiler. Gerçi bu çeşit ikramlar yazılmasaydı daha münasipti, fakat bu kadar hadsiz muarızlar ve çok kuvvetli ve kesretli düşmanlar karşısında az ve fakir ve zayıf olan bizlere kuvve-i maneviye ve gaybi imdat ve teşci ve sebat ve metanet vermek için mecburiyet-i kat iye oldu, ben de yazdım. Benim benliğime bir hodfuruşluk verip sukutuma sebep olsa da, ehemmiyeti yok. Bu hizmete, yani ehl-i imanı dalalet-i mutlakadan kurtarmaya-lüzum olsa-dünyevi hayat gibi, uhrevi hayatımı da feda etmek bir saadet bilirim; binler dostlarım ve kardeşlerimin Cennete girmeleri için Cehennemi kabul ederim.

(Kaynak: Risale-i Nur Külliyatı, Emirdağ Lâhikası -Mühim Bir Suale Hakikatli Bir Cevaptır, sayfa 14,  yeniasya neşriyat)

Açıklama: İslam'a hizmetin amacı cehennemden kurtulmaktır. Lakin said nursi luzum olduğu takdirde insanları delaletten kurtarıp cennete girmeleri için cehenneme gitmeyi kabul edeceğini söylemiştir. Bunu söyleme amacı insanların gözünde yücelmek ve ''bizim için cehenneme gitmeyi bile kabul ediyor , ne büyük adam'' dedirtmektir. Oysaki bir müslüman insanları delaletten kurtarmak için kafir olup cehenneme gitmez.  Çünkü cehennem hiç kimsenin girmek istemeyeceği kadar korkunç ve dehşetli bir yerdir.

Lokman suresi 33: Ey insanlar! Rabbinize karşı takva sahibi olun ve korkun o günden ki baba çocuğuna karşılık veremez, çocukta babasına karşılık veremez. Muhakkak ki Allah'ın vaadi haktır, öyleyse dünya hayatı ve gurur sizi aldatmasın.
Mearic suresi 10: Ve sormaz yakın dostlar birbirini. 11:Onlara gösterilince, mücrimler temenni ederler fidye vermeyi, izin günü azaptan kurtulmak için oğullarını 12: eşini ve kardeşini 13: Kendisini barındıran kabilesini. 14: Ve yeryüzünde kim varsa hepsini (versin de), sonra kendisini kurtarsın. 15: Asla (mümkün olmayacak) şüphesiz ki o alevli ateştir.
Abese suresi  34: O gün kişi kardeşinden kaçar. 35: annesinden ve babasından, 36: eşinden ve oğlundan (kaçar). 37: Onların hepsinin, izin günü, kendilerini meşgul eden bir meşkuliyeti vardır.

Peygamberimiz de insanların kurtulmasını çok istemiştir ama ''sizin için cehenneme giderim '' dememiştir. Hatta Hz. Muhammed delalette olanlara o kadar üzülürdü ki neredeyse üzüntüden hasta olacaktı. ''Onlar mü’min olmuyorlar diye, neredeyse kendini helâk edeceksin.''(Şuara suresi 3) Buna rağmen kimseye ''siz cennete gidin ben sizin yerinize cehennemde yanayım'' demedi.

3- Cenneti istemiyor!

Said Nursi diyor ki: "Sonra, ben, cemiyetin îman selâmeti yolunda âhiretimi de fedâ ettim. Gözümde ne Cennet sevdâsı var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, yirmi beş milyon Türk cemiyetinin îmânı nâmına bir Said değil, bin Said fedâ olsun. Kur’ân’ımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa, Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin îmânını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmaya râzıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül gülistân olur."

(Kaynak: Risale-i Nur Külliyatı, Tarihçe-i Hayat Sekizinci Kısım: Isparta Hayatı, sayfa 544, Yeniasya Neşriyat)

Açıklama: Said Nursi kendisini yüceltmek ve ''ne büyük adam, milletin imanını düşünüyor, Kuran cemaatsiz kalırsa cenneti bile zindan olarak görüyor'' dedirtmek için bu sözleri söylemiştir. Allah ise ''Onların çoğu şirk işlemeden Allah'a iman etmezler. (Yusuf suresi 106) buyurarak çoğunluğun en büyük günahı işleyerek Allah'a inanacağını haber vermiştir.

Cennetin zindan olması da söz konusu değildir. Cennet her şeyiyle refah ve mutluluk yeridir. Dünyadaki herşey cennet nimetlerinin sadece yüzde biri kadardır, cennet ise asıl yaşama yeridir ve geçici değildir. Cennette; ölüm yoktur, hastalık yoktur, yaşlanmak yoktur, boş söz ve küfür yoktur, öfke ve hüzün de yoktur. Cennet'e giren dünyada yaşadığı en huzurlu bir ânın bin katını her an yaşar. Yani cennetin zindana dönüşmesi olacak şey değildir. Kuran'ı hiç okumamış veya okusada hiç bir şey anlamamış cahil bir insanın ağzından çıkacak cümleleri Said Nursi'nin sözlerinde görmekteyiz.

Araf suresi 46: Ve ikisi arasında hicab vardır. Büyük tepelerin üstündeki adamlar simalarında tanırlar tümünü. Ve seslenirler cennet ashabına ''selamun aleyküm (selam üzerinize olsun)'' Onlar henüz dahil olmadılar ve ümit ediyorlar. 47: Onların bakışları ateş ashabının tarafına çevrilince dediler ki: “Rabbimiz, bizi zalim kavim ile beraber kılma.”  48: Araf ashabı seslenirler simalarından tanıdıkları adamlara, derler ki: sizin topladıklarınız ve kibirlendiğiniz şeyler size bir zenginlik sağlamadı. 49: O kimseler bunlar mıydı, yemin ediyorlardı Allah onlara ulaşamaz diye. (Cennet ashabına dönüp) Rahmet ile cennete girin, size korku yoktur mahzun da olmayacaksınız. (derler.) 50:Ve seslenirler ateş ashabı cennet ashabına, ''bize de aktarın su veya Allah'ın rızıklandırdığı şeylerden'' derler. Muhakkak ki Allah onları kafirlere haram kıldı.

Cehennemde yanarken gönlün gül gülistan olması da mümkün değildir. Allah azabı tatmaları için derileri yeni deriyle değiştirip tekrar yakacaktır. Nisa suresi 56: Muhakkak ki âyetlerimizi inkâr eden kimseleri yakında ateşe atacağız. Onların derilerinin her yanışında, azabı tatmaları için onları(derilerini) başka deriler ile değiştireceğiz. Muhakkak ki Allah Azîz'dir, Hakîm'dir.

Ölüm olmadığı için tekrar tekrar yanan kafirler her yanışlarında ölmeyi arzu edecekler fakat ölemeyeceklerdir. Şiddetli azabı tadacaklardır. Buna rağmen said nursi insanların imanını doğru yolda görürse cehennemde yanmaya razı olduğunu söylemektedir. Cehennemi görmeyen ve Kuran okuyup oranın nasıl biryer olduğunu bilmeyenler için ''cehenneme girmeye razıyım'' demek kolaydır. Gerçekte ise orada yanmak bir yana kapısından içeri girmeyi bile istemeyeceklerdir. O halde nasıl olurda bu dehşet verici ve zelil duruma girmeyi kabul eder bir insan? Said nursi'nin amacı insanların gözünde yücelmek olduğu için böyle cümleler kurup kendisini kahraman ilan etmektedir.  Cehennem'e kimse girmek istemez. Müslümanlar cehennem'den Allah'a sığınır.

Ali imran 191: Onlar Allah'ı zikrederler; Kıyamdayken, oturuken ve yanları üzerine yatarken. Ve tefekkür ederler semaların ve arzın yaratılışını. ''Rabbimiz! Bunları bâtıl olarak yaratmadın, subhansın bizi ateşin azabından koru.'' 192: Rabbimiz! Şüphesiz ki sen kimi ateşe sokarsan artık onu rüsva etmişsindir. Zalimlerin yardımcısı yoktur.
Humeze Suresi  5: Hutamenin ne olduğunu bilir misin? 6: Allah’ın tutuşturulmuş bir ateşidir. 7: Ki o yüreklerin üstüne çıkar. 8:Muhakkak ki o (hutame), onların (kâfirlerin) üzerine kapatılmıştır. 9:Yüksek sütunlar üzerinde.

4- Toprak olmaktansa cehennemde ebedi kalmayı tercih edermiş!

Said nursi diyor ki: Ve öyle arzuları ve matlapları var ki, ebedî saadetten başka hiçbir şey onları tatmin etmiyor. Hattâ, Onuncu Sözde işaret edildiği gibi, bir zaman, küçüklüğümde, hayalimden sordum: "Sana bir milyon sene ömür ve dünya saltanatı verilmesini, fakat sonra ademe ve hiçliğe düşmesini mi istersin? Yoksa, bâki fakat âdi ve meşakkatli bir vücudu mu istersin?" dedim. Baktım, ikincisini arzulayıp birincisinden "Ah!" çekti. "Cehennem de olsa beka isterim" dedi.

(Kaynak: Risale-i Nur külliyatı, Şuâlar - Sekizinci Meselenin Bir Hulasası, Sayfa 201, Yeniasya Neşriyat)

Açıklama: Said nursi, çocukken ''yok olmaktansa, cehennemde ebediyyen yaşamayı tercih ederim'' dediğini ve büyüyünce de bu fikrini değiştirmediğini söylemiştir. Allah ise cehennemdekilerin durumunu şöyle bildirmiştir.

Nebe suresi 40: Muhakkak ki, sizi yakın bir azapla uyardık. O gün kişi, elleri ile takdim ettiği şeye bakacak. Ve kâfir olan: “Keşke ben toprak olsaydım.” diyecek.
Zuhruf suresi 77: (Cehennem bekçisine:) "Ey Malik (bekçi), Rabbin bizim işimizi bitirsin" diye haykırdılar. O: "Gerçek şu ki siz, (burada) kalacak kimselersiniz" dedi.
Furkan suresi 13: Elleri boyunlarına bağlı olarak, sıkışık bir yerine atıldıkları zaman, orada yok oluşu isteyip çağırırlar. 14:Bugün helâk (yok) olmayı bir defa istemeyin, defalarca isteyin.

Said Nursi'nin cehenneme girme arzusunun gösteriş ve kendini yüceltmek olduğunun kanıtı onun şu sözleridir: ''Beni, nefsini kurtarmayı düşünen hodgâm bir adam mı zannediyorlar? Ben, cemiyetin imanını kurtarmak yolunda dünyamı da feda ettim, âhiretimi de. Seksen küsur senelik bütün hayatımda dünya zevki namına birşey bilmiyorum. Bütün ömrüm harp meydanlarında, esaret zindanlarında, yahut memleket hapishanelerinde, memleket mahkemelerinde geçti. Çekmediğim cefa, görmediğim eza kalmadı. Divan-ı harplerde bir câni gibi muamele gördüm; bir serseri gibi memleket memleket sürgüne yollandım. Memleket zindanlarında aylarca ihtilâttan men edildim. Defalarca zehirlendim. Türlü türlü hakaretlere mâruz kaldım. Zaman oldu ki, hayattan bin defa ziyade ölümü tercih ettim. Eğer dinim intihardan beni men etmeseydi, belki bugün Said topraklar altında çürümüş gitmişti.''

(Kaynak: Risale-i Nur Külliyatı, Tarihçe-i Hayat Sekizinci Kısım: Isparta Hayatı, sayfa 543, Yeniasya neşriyat)

Cehennemde yanmaya hazır olduğunu söyleyen said nursi, dünya baskısı yüzünden bin kere ölmeyi tercih ettiğini söylemektedir. Daha dünyadaki insan baskısına bile dayanamazken cehennem'de yanmaya hazır olduğunu söylemesi kendisiyle çeliştiğini ve gösteriş için kendini yücelttiğini göstermektedir.

5- Peygamberin kafir amcası azap görmeyecek diyor!

Said nursi diyor ki: Diyorsunuz ki: "Amcası Ebu Talib'in imanı hakkında esah nedir?" Elcevap: Ehl-i teşeyyu', imanına kàil; Ehl-i Sünnetin ekserîsi imanına kàil değiller. Fakat benim kalbime gelen budur ki: Ebu Talib, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâmın risaletini değil, şahsını, zâtını gayet ciddî severdi. Onun o gayet ciddî, o şahsî şefkati ve muhabbeti, elbette zayie gitmeyecektir. Evet, ciddî bir surette Cenâb-ı Hakkın Habib-i Ekremini sevmiş ve himaye etmiş ve taraftarlık göstermiş olan Ebu Talib'in, inkâra ve inada değil, belki hicab ve asabiyet-i kavmiye gibi hissiyata binaen makbul bir iman getirmemesi üzerine, Cehenneme gitse de, yine Cehennem içinde bir nevi hususî cenneti, onun hasenatına mükâfaten halk edebilir. Kışta bazı yerde baharı halk ettiği ve zindanda, uyku vasıtasıyla, bazı adamlara zindanı saraya çevirdiği gibi, hususî cehennemi, hususî bir nevi cennete çevirebilir.''

(Kaynak: Mektubat, sayfa 366, yirmisekizinci mektup , tenvir neşriyat)
(Risale-i Nur Külliyatı, Mektubat- Yirmi Sekizinci Mektub, sayfa 376, Yeniasya neşriyat)

Açıklama: Said Nursi, peygamberin amcası Ebu Talibin cehenneme gittiği takdirde orada cennetten bir bahçe gibi bölümde kalacağını çünkü peygambere iyi davrandığını söylemiştir. Bu tamamen kendi zannıdır, cehennemde cennetten bir köşe gibi yer yoktur. Kuran'a göre cehennem ateş çukurlarının olduğu azap yeridir.

6- Kainat Hz. Muhammed için yaratıldı diyor!

Said nursi diyor ki: Âlem-i bekanın mahlûkları, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın nuruyla pek alâkadardırlar. Çünkü, onun getirdiği nur iledir ki, Cennet ve dâr-ı âhiret, cin ve insle şenlenecek. Eğer o olmasaydı, o saadet-i ebediye olmazdı ve Cennetin her nevi mahlûkatından istifadeye müstaid olan cin ve ins, Cenneti şenlendirmeyeceklerdi; bir cihette sahipsiz, virane kalacaktı.

(Kaynak: Risale-i Nur Külliyatı, Mektubat- Yirmi Dördüncü Mektub, sayfa 293, yeniasya neşriyat)

Açıklama: Said nursi, kainatın hz. muhammed için yaratıldığını söyleyen uydurma hadisi gerçek kabul ederek tüm kainatın Muhammed hürmetine yaratıldığını zannetmiştir. Bu uydurma hadisi savunarak kitabına eklemiştir.

''Allahın ilk yarattığı şey benim nurumdur. '' (Risale-i nur külliyatı, Mesnevi-i nuriye, sayfa 194, yeni asya neşriyat)
Uydurma hadis: "Allah, seni kendi nurumdan, diğer şeyleri de senin nurundan yarattım, buyurdu." buyurmuştur. (Îmân Ahmed, Müsned IV-127; Hâkim, Müstedrek II-600/4175; İbni Hibban, El İhsân XIV-312/6404; Aclûnî, Keşfü'l-Hâfâ I-265/827)
Allah adına uydurulan hadis: ‘Sen olmasaydın,sen olmasaydın ben kainatı yaratmazdım’ (Acluni, II: 164; Ali el-Kari, Şerhü’ş-Şifa, 1:6, Hakim el Müstedrek, II: 615)


Kainatın bir insanın hürmetine yaratıldığı iddiası daha önce Hz.İsa için kullanılmıştır. Hırsitiyanlar ilk yaratılan ruhun isa olduğunu ve kainatın isa hürmetine yaratıldığını söylerler.

⦁Tanrı herşeyi onun aracılığıyla oluşturdu ve olanlardan hiç biri onsuz olmadı. (İncil Yuhanna 1-3)
⦁Görünmez tanrının görünümü, bütün yaratılışın ilk doğanı odur. (İncil: Koloselilere mektup, 1-15)
⦁Nitekim yerde ve gökte görünen ve görünmeyen herşey; tahtlar, gemenlikler, yönetimler, hükümranlıklar, onda yaratıldı. Herşey onun aracılığıyla ve onun için yaratıldı. (İncil: Koloselilere mektup, 1-16)
⦁Herşeyden önce var olan odur ve herşey varlığını onda sürdürmektedir. (İncil: Koloselilere mektup, 1-17)

İncil cümlelerinde görüldüğü gibi kainat isa'nın nurundan yaratılmıştır ve isa olmasaydı hiç birimiz olmazdık. Aynı oyun Hz. Muhammed içinde yapılmıştır. Uydurma hadisler ile Hz. İsa'ya yapılan Hz. Muhammed'e de yapılmıştır. Said Nursi, Allah adına uydurulan hadisi de savunmaktadır: ''Sen olmasaydın, sen olmasaydın kainatı yaratmazdım.'' (Risalei nur, mesnevi-i nuriye, sayfa 511, yeniasya neşriyat)

Allahu teala ise yaratılış amacımızı şöyle açıklamıştır.

Casiye suresi 22: Ve Allah, gökleri ve yeri hak ile yarattı. Ve bütün nefslere kazandıklarının karşılığı (ceza veya mükâfat) verilsin diye. Ve onlara zulmedilmez.
Mülk suresi 2: “Sizin hanginizin en güzel ameli yapacağını” imtihan etmek için ölümü ve hayatı yaratan O’dur. Ve O; Aziz’dir, Gafûr’dur.
Zariyat suresi 56: Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.

Kainatın yaratılma sebebi hz. muhammed değildir. Muhammed diğer insanlar gibi beşerdir ve elçidir.
Ali imran 144: Muhammed, yalnızca bir elçidir. Ondan önce nice elçiler gelip geçmiştir. Şimdi o ölürse ya da öldürülürse, siz topuklarınız üzerinde gerisin geriye mi döneceksiniz? İki topuğu üzerinde gerisin geri dönen kimse, Allah'a kesinlikle zarar veremez. Allah, şükredenleri pek yakında ödüllendirecektir.

7- Bana yazdırıldı diyerek kendi yazdıklarını kutsuyor!

Said Nursi diyor ki:  Ben gönderilen risaleleri mütalaa ettim. Bir kısım hakikatleri mükerrer gördüm. Makam münasebetiyle tekrar edilmiş. Benim arzu ve belki ihtiyarım olmadan niçin böyle olmuş, kuvve-i hafızama gelen nisyandan sıkıldım. Birden, şiddetli bir ihtarla "On Dokuzuncu Sözün ahirine bak" denildi. Baktım, risalet-i Ahmediyenin (a.s.m.) mucize-i Kur’aniyesinde tekraratının çok güzel hikmetleri, tam tefsiri olan Risaletü’n-Nur’da tamamıyla tezahür etmiş. O tekrarat, o hikmetler için tam yerinde ve münasip ve lazım olmuş.

(Kaynak: Risale-i nur, kastamınu lahikası, sayfa 13, yeniasya neşriyat)

Örnek 2: "Birden bir ihtar-ı gaybî ile katî kanaat verecek bir surette kalbime geldi. Denildi ki: Ciddî bir alâka ile senin eskiden beri tekrar ettiğin "Bir ışık var, bir nur göreceğiz" diye müjdelerin te’vili ve tefsiri ve tâbirí, sizin hakkınızda belki îman cihetiyle, âlem-í İslâm hakkında dahi en ehemmiyetlisi Risale-i Nur’dur. Bu ışıktır seni şiddetle alâkadar etmişti. Ve bu nurdur ki, eskide de tahayyül ve tahminin ile geniş dairede belki siyaset âleminde gelecek mes’udâne ve dindarane haletlerin ve vaziyetlerin mukaddemesi ve müjdecisi iken, bu muaccel ışığı o müeccel saadet tasavvur ederek eski zamanda siyaset kapısıyla onu arıyordun."

(Kaynak: risalei nur, kastamonu lahikası, sayfa 49, manevi bir ihtarla bir iki ince meselyi size yazıyorum, yeniasya neşriyat)


Örnek 3: Bu gelen mukaddime lüzumundan fazla izah edilmekle beraber, bir derece uzun olması ihtiyarsız olmuştur. Demek ihtiyaç var ki öyle yazdırıldı. Belki de bir kısım insanlar bu uzunu kısa görürler.

(Kaynak: Risalei nur, şualar, sayfa 165, yedinci şua ayetül kübra, mühim bir ihtar ve bir ifade-i meram, yeniasya neşriyat)


Örnek 4: yazmaya izin olmadığından yazılmadı.

(Kaynak: risalei nur, kastamonu lahikası, sayfa 48, manevi bir ihtarla bir iki ince meselyi size yazıyorum, yeniasya neşriyat)


Örnek 5: Küçük Hüsrev olan Feyzi ve Emin’in suali ve ilhahlarıyla bazı biçarelerin imanlarını şübehattan muhafaza niyetiyle bu meseleye dair yalnız bir, iki, üç satır yazmak niyet edip başlarken, ihtiyarım haricinde olarak uzun yazdırıldı. Hikmetini de anlamadık, belki bir hikmeti var diye öylece bıraktık, kusura bakmayınız. Bu fıkrada tashihe ve dikkate vakit bulamadık, müşevveş kaldı.

(Kaynak: risalei nur, kastamonu lahikası, sayfa 102, yeniasya neşriyat)


Örnek 6: Size, Hizbü’l-Kur’aniden evvel gönderilen Risale-i Nur’un virdü’l-âzamına ilhak etmek için bir parçayı yazdık; bir parçayı da, Yirmi Dokuzuncu Lem’ada yerini gösterdik. Benim hususi tefekküratım o neviden olduğu cihetle bana ihtar edildi, ben de yazdım.

(Kaynak: risalei nur, kastamonu lahikası, sayfa 138, yirmiyedinci mektuptan aziz, sıddık, sebatkar, metin kardeşlerim, yeniasya neşriyat)

Örnek 7: HAŞİYE Bu nüktenin bâki kısmı şimdilik yazdırılmadığının sebebi, bir derece dünyaya, siyasete temasıdır. Biz de bakmaktan memnuuz. Evet, ( Muhakkak ki insan azgınlaşır. Alak Suresi: 6.) bu tâğûta bakar ve baktırır. [Bu makamda perde indi, yazmaya izin verilmedi. Başka zamana tehir edildi.]

(Risalei nur: sözler-on dördüncü sözün zeyli, sayfa 157, tenvir neşriyat)
(Risale-i Nur Külliyatı, Şuâlar- On Birinci Mesele, Sayfa 245, Yeni Asya Neşriyat)

Örnek 8: O hâkim taaccüp ve hayretle dedi: "Senin gibi fevkalâde acîp zekâvet ve ilim sahibi nasıl unutur?" Onlar Risale-i Nur'un hârika yüksekliklerini ve ilmî tahkikatını benim fikrimden zannedip dehşet almışlar. Beni konuşturmak istemiyorlar. Hem güya benimle kim görüşse birden Nurun fedakâr bir talebesi olur. Onun için beni görüştürmüyorlar. Hattâ Diyanet Reisi dahi demiş: "Kim onunla görüşse ona kapılır. Cazibesi kuvvetlidir."

(Risale-i Nur Külliyatı, ھuâlar Eddâi, Sayfa 423, Yeni Asya Neşriyat)

Örnek 9: Beşincisi: Ben Ramazan’ın feyziyle bu risalenin nurlarına mazhar olmaklığımla beraber, birkaç cihette halim perişan ve birkaç hastalıkla vücudum sarsıldığı bir zamanda acele yazılıp, birinci müsveddeyle iktifa edildi. Hem yazdığım vakit, irade ve ihtiyarımla olmadığını hissettiğimden, kendi fikrimle tanzim veya ıslah etmeyi muvafık görmediğim için bir parça fehmi işkâl edecek bir vaziyet aldı. Hem Arabî fıkralar içine çok girdi. Hattâ Birinci Makam baştan başa Arabî olduğundan içinden çıkarıldı, müstakil yazıldı.

(Kaynak: Risale-i Nur Külliyatı, şuâlar -Yedinci şuâ, Sayfa 91-92, Yeni Asya Neşriyat)

Örnek 10: Size bu defa Ayetü l-Kürsi nin arkadaşı ve tetimmesi iki-üç ayetin bir nükte-i i caziyelerine dair bir parça gِönderdim. Daha tamamlamaya bir ihtar almadım, noksan kaldı, pek acelelikle yazıldı. Ehemmiyetli sırlar gِöründü, fakat dünyaya bakmamak için tamam ve açık yazdırılmadı.

(Risale-i Nur Külliyatı, Emirdağ Lâhikası -Adliye Vekiliyle Ve Risale-i Nurla Alakadar Mahkemelerin Hakimleriyle, Sayfa 24,25 Yeni Asya Neşriyat)

Açıklama: Said Nursi kendi yazdıklarını kutsallaştırmak ve insanlara kabul ettirmek için sürekli Allah'tan geldiğini vurgulamıştır. Kendi fikirlerini Allah katından gelmiş gibi sunmuştur.

8- Risale'nin bitiş tarihi bildirilmiş!

Said nursi diyor ki: Aziz, sıddık kardeşlerim, İşarat-ı Gaybiye-i Gavsiye ve Aleviyede, "Altmış dörtte Risale-i Nur telifce tamam olur." Demek o tarihten sonra, yalnız izahat ve haşiyeler ve tetimmeler olacak. Bu münasebetle iki nokta ihtar etmek kalbime geldi.

(Risale-i Nur Külliyatı, Emirdağ Lâhikası Bana Hizmet Eden Küçücük Bir Risale-i Nur Talebesinin Çoklar Namına, Sayfa 39, Yeni Asya Neşriyat)

Örnek 2: İhtar edilen ikinci nokta : Madem Arabice altmış dörde girdik, işaret-i gaybiye gelmesiyle Risale-i Nur tekemmül etmiş olur. Eğer Rumi tarihi olsa, daha iki senemiz var. Halbuki çok mühim yerde yazılmayan ve tehir edilen risaleler kalmış. Mesela, Otuzuncu Mektup ve Otuz İkinci Mektup ve Otuz İkinci Lem alar gibi ehemmiyetli mertebeler boş kalmış. Kalbime ihtar edilmiş ki: Eski Said in en mühim eseri ve Risale-i Nur’un Fatihası, Arabi ve matbu olan İşaratü l-İ caz tefsiri, Otuzuncu Mektup olacak ve olmuş. Eski Said in en son telifi ve yirmi gün Ramazan da telif edilen, kendi kendine manzum gelen Lemeat Risalesi Otuz İkinci Lem a olması ve Yeni Said in en evvel hakikatten şuhud derecesinde kalbine zahir olan ve Arabi ibaresinde Katre, Habbe, Şemme, Zerre, Hubab, Zühre, Şule ve onların zeyillerinden ibaret büyükçe bir mecmua Otuz Üçüncü Lem a olması ihtar edildi. Hem Meyve, On Birinci Şua olduğu gibi, Denizli Müdafaanamesi de On İkinci Şua ve hapiste ve sonra Küçük Mektuplar Mecmuası On Üçüncü Şua olması ihtar edildi. Ben de aziz kardeşlerimin tensiplerine havale ediyorum. Demek birkaç mertebede kapı açıktır; bizlere daha iyi tetimmeler yazdırılabilir.

(Kaynak: Risalei nur: Emirdağ lahikası 1-yirmiyedinci mektuptan- aziz sıddık kardeşlerim, sayfa 87,88. Yeni asya neşriyat)

Açıklama: Said Nursi, Risalenin tamamlanma tarihini de vererek vahyin bitiş zamanını belirtmiştir.

9- Risale ile Kuran aynı yerden indirilmiş!

Said Nursi diyor ki: Meselâ, زَيْتُونَةٍ لاَ شَرْقِيَّةٍ وَلاَ غَرْبِيَّةٍ cümlesi der: "Nasıl ki elektriğin kıymettar metâı, ne şarktan, ne de garptan celb edilmiş bir mal değildir. Belki yukarıda, cevv-i havada rahmet hazinesinden, semâvât tarafından iniyor. Her yerin malıdır. Başka yerden aramaya lüzum yoktur" der. Öyle de, mânevî bir elektrik olan Resâili'n-Nur dahi ne şarkın malûmatından, ulûmundan ve ne de garbın felsefe ve fünunundan gelmiş bir mal ve onlardan iktibas edilmiş bir nur değildir. Belki, semâvî olan Kur'ân'ın şark ve garbın fevkindeki yüksek mertebe-i arşîsinden iktibas edilmiştir.

(Kaynak: Risale-i Nur Külliyatı, Sikke-i Tasdîk-i Gaybî - Birincisi, Sayfa 67-68, Yeni Asya Neşriyat)

Açıklama: Said Nursi, Risalelerin geldiği yerin Kuran'ın indiği yer olduğunu söylemektedir. Yani kendi kitabını Kuran gibi kutsal ilan etmiştir.

Bakara 79:Artık vay hallerine; kitabı kendi elleriyle yazıp, sonra az bir değer karşılığında satmak için "Bu Allah katındandır" diyenlere. Artık vay, elleriyle yazdıklarından dolayı onlara; vay kazanmakta olduklarına.
Yunus 69: De ki: “Muhakkak ki Allah’a yalanla iftira eden kimseler felâha (kurtuluşa) eremezler.”

10- Ümmiyim diyerek kendini peygamberle kıyaslıyor!

Said nursi diyor ki: Ve saniyen: Benim matbaam yok ve müteaddit katiplerim yok; birisini zor ile bulabilirim. Ve hüsn-ü hattım yok, yarım ümmîyim; bir saatte ancak bir sahifeyi çok noksan yazımla yazabilirim.

(Kaynak: Risalei nur: Tarihçei hayatı-eski؛ehir hayatı, sayfa 346, yeniasya ne؛riyat)

Örnek 2: Eğer deseniz: "Hadiste âlim tabiri var. Bir kısmımız yalnız kâtibiz." Elcevap: Bir sene bu risaleleri ve bu dersleri anlayarak ve kabul ederek okuyan, bu zamanın mühim, hakikatli bir âlimi olabilir. Eğer anlamasa da, madem Risale-i Nur şakirtlerinin bir şahs-ı mânevîsi var; şüphesiz o şahs-ı mânevî bu zamanın bir âlimidir. Sizin kalemleriniz ise, o şahs-ı mânevînin parmaklarıdır. Kendi nokta-i nazarımda liyakatsiz olduğum halde, haydi, hüsn-ü zannınıza binaen bu fakire bir üstadlık ve tebaiyet noktasında bir âlim vaziyetini verdiğinizden bağlanmışsınız. Ben ümmî ve kalemsiz olduğum için, sizin kalemleriniz benim kalemim sayılır; hadiste gösterilen ecri alırsınız.

(Risalei nur, lemalar-yirmibirinci lema, sayfa 404, yeniasya neşriyat)
(Risale-i Nur Külliyatı, Lem'alar Yirmi Birinci Lem'a, Sayfa 171, Yeni Asya Neşriyat)

Açıklama: Said Nursi, ümmi olduğunu vurgulayarak kendisini peygamberle kıyaslamıştır. İnsanların bilinç altında ''Peygamber de ümmi ben de ümmiyim'' mesajı vermek için bunu yapmıştır. Gerçekte ise ümmiliğin okuma yazma bilmekle alakası yoktur. Ümmilik din nedir bilmeyen, kitapları karıştırmamış cahil kişidir.

11- Kuran'ı taklit ederek kendi kitabını kutsuyor!

Said Nursi diyor ki: Risale-i Nur, Kur’ân’ın ve Kur’ân’dan çıkan bürhanî bir tefsir olduğundan, Kur’ân’ın nükteli, hikmetli, lüzumlu, usandırmayan tekraratı gibi onun da lüzumlu, hikmetli, belki zarurî ve maslahatlı tekraratı vardır. Hem Risale-i Nur, zevk ve şevkle dillerde usandırmayan, daima tekrar edilen kelime-i tevhidin delilleri olmasından, zaruri tekraratı kusur değil; usandırmaz ve usandırmamalı.

(Risale-i Nur Külliyatı, Şuâlar Dِördüncü Şuâ, Sayfa 75, Yeni Asya Neşriyat)

Örnek 2: On Dokuzuncu Sözün ahirinde beyan edilen Kur’an’daki tekrarın ekser hikmetleri, Risale-i Nur’da dahi cereyan ediyor. Bilhassa ikinci hikmeti, tam tamına vardır. O hikmet şudur ki: Herkes Kur’an’a muhtaçtır; fakat, herkes her vakit Kur’an’ı okumaya muktedir olamaz, fakat bir sûreye galiben muktedir olur. Onun için en mühim makasıd-ı Kur’aniye, ekser uzun sûrelerde derc edilerek, herbir sûre bir küçük Kur’an hükmüne geçmiş. Demek hiç kimseyi mahrum etmemek için, haşir ve Tevhid ve kıssa-i Mûsa gibi bazı maksatlar tekrar edilmiş. Aynı ehemmiyetli hikmet içindir ki; bazı defa haberim olmadan, ihtiyarım ve rızam olmadığı halde, bazı ince hakaik-ı îmaniye ve kuvvetli hüccetleri, müteaddit risalelerde tekrar edilmiş. Ben çok hayret ederdim: "Neden onlar bana unutturulmuş?" Sonra katî bir sûrette bildim ki, herkes bu zamanda Risale-i Nur’a muhtaçtır, fakat umûmunu elde edemez; elde etse de, tamam okuyamaz. Küçük bir Risale-i Nur hükmüne geçmiş bir risale-i camiayı elde edebilir ve ekser vakitlerde, muhtaç olduğu meseleleri ondan okuyabilir ve gıda gibi her zaman ihtiyaç tekerrür ettiği gibi, o da mütalaasını tekrar eder.

(Risale-i Nur Külliyatı, Tarihçe-i Hayat Dördüncü Kısım: Kastamonu Hayatı, Sayfa 250-251, Yeni Asya Neşriyat)

Örnek 3: Hem, herkes her vakit bütün Kur’ân’ı okumaya muktedir olamaz, fakat bir sûreye gàliben muktedir olur. Onun için, en mühim makàsıd-ı Kur’âniye ekser uzun sûrelerde derc edilerek, herbir sûre bir küçük Kur’ân hükmüne geçmiş. Demek, hiç kimseyi mahrum etmemek için tevhid ve haşir ve kıssa-i Mûsâ gibi bâzı maksadlar tekrar edilmiş.

(Risale-i Nur Külliyatı, Sِözler On Dokuzuncu Sِöz, Sayfa 220, Yeni Asya Neşriyat)

Açıklama: Said Nursi kendi yazdığı kitabı vahiy ilan etmiş ve talebelerini buna inandırmıştır. Bir müridi şöyle demiştir:

Hasan Feyzi'nin bir mektubu vardır. Hülâsası: "Ey Risale-i Nur! Senin, hakkın dili ve hakkın ilhamı olup onun izniyle yazıldığına şüphe yok... Ben kimsenin malı değilim. Ben hiçbir kitaptan alınmadım, hiçbir eserden çalınmadım. Ben Rabbânî ve Kur'ânîyim. Bir lâyemutun eserinden fışkıran kerametli bir Nurum. Sen çok feyizli ve rahmetli bir hak kitapsın. Bazı has ve hâlis talebelerini evliya ve asfiya nişanlarıyla taltif ve tezyin ediyorsun. Hem mahkemelere senin eczaların bir mücrim, bir maznun sıfatıyla değil, belki bir muallim, bir mürebbî ve bir mürşid olarak girmiştir. Her divan-ı adalette en büyük dehşet ve savletini azamet ve izzetine parlak ve şaşaalı bir sûrette gösterdin. Onları da iman ve Kur’ân suyuyla yıkadın.

(Risale-i Nur Külliyatı, şuâlar -Eddâi, Sayfa 377, Yeni Asya Neşriyat)

Said Nursi'nin vahiy alması mümkündür lakin şeytanlardan vahiy almış olabilir. Nitekim şeytanların insanlara vahyettiği Kuran'da haber verilmiştir.

Enam Suresi 121: ..şüphesiz ki (cin)şeytanlar kendi velilerine vahyederler, sizinle mücadele etmek için. Eğer onlara itaat ederseniz mutlaka müşrik olursunuz.

12- Seçilmiş kişi olduğunu söyleyerek kendini övüyor!

Said Nursi diyor ki: İşte şöyle bir derste bulunduğunuz için Cenab-ı Hakka şükretmelisiniz. Ben de Cenab-ı Hakka yüz binler şükür ediyorum ki, o kuvvetli omuzlarınız yüküm altına girdiği için zayıf omuzum ağırlıktan kurtulup ruhum rahat etti. İstirahat bulan ruhum size takdirkârane ve minnettârâne bakıyor. Ve mes’uliyetten kurtulan kalbim de muvaffakiyetinize dua ediyor. Ve icrâ-yı vazife için çok düşünmekten kurtulan aklım da sizi tebrik ediyor. Ben şu vazife-i kudsiyede bilmeyerek istihdam olunurdum; siz bilerek hizmet ediyorsunuz, bahtiyarsınız. İnşaallah, niyet-i hâliseniz, benim müşevveş niyetimi dahi tashih edecektir.

(Risale-i Nur Külliyatı, Barla Lâhikası - Yirmi Yedinci Mektubun ـçüncü Kısmı Ve ـçüncü Zeylinin Nihayetidir, Sayfa 135, Yeni Asya Neşriyat)


Açıklama: Said Nursi, risale kitabını yazmakla görevli olduğunu ''Ben şu vazife-i kudsiyede bilmeyerek istihdam olunurdum'' diyerek iddia etmiştir. Kendisini nebi gibi göstermiştir. Müritlerine de ''siz bilerek hizmet ediyorsunuz'' diyerek onların kendisini ikinci sahabe gibi hissetmelerini sağlamıştır.


13- Nurcuların cenneti garantilediğini uyduruyor!

Said Nursi diyor ki: Demek ehemmiyet onun fevkalâde büyüklüğünden değil, belki musibetin fevkalâde dehşetine ve tahribatına karşı mücahedesi cüz’î ve az olduğu halde gayet büyük öyle bir ehemmiyet kesb etmiş ki, bu âyette işaret ve beşaret-i Kur’âniyede ifade eder ki, ’Risale-i Nur dairesi içine girenler tehlikede olan imanlarını kurtarıyorlar ve imanla kabre giriyorlar ve Cennete gidecekler’ diye müjde veriyorlar. Evet, bazı vakit olur ki, bir nefer gördüğü hizmet için bir müşirin fevkıne çıkar, binler derece kıymet alır.

(Risale-i Nur Külliyatı, şuâlar Eddâi, Sayfa 601, Yeni Asya Neşriyat)

Açıklama: Said Nursi, insanları kendi fırkasına bağlamak için ''Risale-i Nur dairesi içine girenler tehlikede olan imanlarını kurtarıyorlar ve imanla kabre giriyorlar ve Cennete gidecekler’'' diyerek nurcuların kesinlikle cennete gireceğini uydurmuştur.

14- Risale-i Nur, Türklere indiği için Türkçe vahyedilmiş!

Said nursi diyor ki: Elçilik ve peygamberliğin naib ve vekillerinin her asırda bulunması bir kural olduğu için bu ayet (ibrahim 4.ayet) bir mirasçılık gِrevi yapan risalei nuru kendi fertleri içine bir işaret anlamıyla sokuyor ve dilinin arapça olmayıp Türkçe olmasının sebebini belirliyor.
(Kaynak: Risalei nur, şualar-birinci şua, sayfa 847, sِözler yayınevi)

Örnek 2: وَمَۤا اَرْسَلْنَا مِنْ رَسُولٍ اِلاَّ بِلِسَانِ قَوْمِهِ لِيُبَيِّنَ لَهُمْ cümlesi makam-ı cifrîsiyle ve baştaki âyetin işaretleri karinesiyle, risalet ve nübüvvetin her asırda veraset noktasında naipleri, vekilleri bulunmak kaidesiyle, bir mânâ-yı remzî cihetinde, vazife-i ırsiyeti yapan Risale-i Nur'u efradı içine hususî bir iltifatla dahil edip lisan-ı Kur'ân olan Arabî olmayarak Türkçe olmasını takdir ediyor.

(Risale-i Nur Külliyatı, şuâlar Eddâi, Sayfa 625, Yeni Asya Neşriyat)

Açıklama: Said nursi, Risale-i nur'un dilinin Türkçe olmasını, ibrahim suresi 4.ayete bağlamaktadır. Bu ayete gِöre Kuran araplara indiği için dili arapçadır. Said nursi de bu ayete bakıp ''risale Türklere indiği için dili Türkçedir'' demektedir. Bazı yerlerde arapça cümleler yazmasını da şöyle açıklar:

 ''Şu fıkra, Arabî geldiği için Arabî yazıldı. Hem şu fıkra-i Arabiye, Allahu ekber zikrinde otuz üç mertebe-i tefekkürden bir mertebeye işarettir.''

(Risale-i Nur Külliyatı, Sözler -Yirmi Altıncı Söz, Sayfa 437, Yeni Asya Neşriyat)

Örnek 3: Yani bu münâcât, kalbe Fârisî olarak tahattur ettiğinden Fârisî yazılmıştır. Evvelce, matbû olan Hubâb Risâlesinde derc edilmişti.

(Kaynak: Risale-i Nur Külliyatı, Sözler On Yedinci Söz-İman ve küfür muvazeneleri, Sayfa 190, Yeni Asya Neşriyat)

Yani Risalei Nur, Said Nursi'ye bazen Türkçe bazen farsça bazen de arapça olarak vahyedilmiş. Buna inanan nurcular da şöyle demiştir:

Vazifenizin bitmediğine dair düşünebildiğim burhanlar: Evvelâ: Bid'atların çoğaldığı bir zamanda ulemânın sükût etmemeleri lâzım geldiğine dair beyan buyurulan hadîsteki emir ve zecir. Saniyen: Peygamberimizin ittibâına mükellef olduğunuzdan, onlar gibi müddet-i hayatınızca vazifeye devam mecburiyeti olduğu. Salisen: Madem bu hizmet münhasıran reyinizle değil, istihdam olunuyorsunuz; nasıl Mübelliğ-i Kur'ân, Fahr-i Cihan, Habib-i Yezdân sallâllahu aleyhi ve sellem efendimiz hazretleri birgün اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ 2 ْ ferman-ı celîlini tebliğ buyurmakla aynı zamanda vazife-i risaletinin hitâmına remzen işaret eylemişti. Muhterem Üstadın da hizmeti kâfi görülürse, bildirilir kanaatindeyim.

(Risale-i Nur Külliyatı, Barla Lâhikası-Yirmi Yedinci Mektup Ve Zeyilleri, Sayfa 23, Yeni Asya Neşriyat)

Bu cümlede Said Nursi'nin müridi, Maide 3.ayetteki ''bugün sizin için dininizi kemale erdirdim'' cümlesini gösterip ''nasıl ki Hz. Muhammed'in elçilik görevi bu ayetle sonlandıysa, said nursiye de görevinin bittiği bildirilecektir.'' demektedir. Her ayeti kendilerine yormaktadırlar. Said Nursi de bu sözleri beğenip kitabına eklemiştir. Diğer örnekte ise nur talebesi diyor ki:

Zübeyir Gündüzalp’in daktiloyla yazdığı "Gençliğimiz, hak ve hakikatı öğreten malûmat ve en yüksek ahlâk istiyor" adlı bir formasında, onuncu sayfada: "Risale-i Nur yirminci asrın Müslümanlarını ve bütün insanları koyu fikir karanlığından kurtarmak için, müellifinin kendi ihtiyarıyla değil, büyük Yaratıcımızın ihtarıyla yazılmış bir şâheserdir."

(Risale-i Nur Külliyatı, Şuâlar Eddâi, Sayfa 383, Yeni Asya Neşriyat)

Açıklama: Bu cümlelerde açıkça görülmektedir ki nurcular, risalei nur kitaplarını Allah'ın vahyi olarak görmekte ve şaheser olarak nitelemektedirler.

15- Risaleler Kuran ayetlerinin ayetleriymiş!

Said nursi diyor ki: Hem Yunus, hem Yusuf, hem Ra'd, hem Hicr, hem Şuârâ, hem Kasas, hem Lokman sûrelerinin başlarında bulunan تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ 1 ilân-ı kudsîsidir. Yirmi birinci âyetin hâtimesinde bunun münasebet-i mâneviyesi bir derece beyan edilmiş. Cifrîsi ise, bu âyette üç ت bin iki yüz (1200) ve iki ك , iki ل , 100 eder; yekûnu bin üç yüz (1300). Bir ى , bir ب , dört veya beş elif( ا ), mecmuu bin üç yüz on altı (1316) veya on yedi (17) ederek Resâili'n-Nur Müellifi bir inkılâb-ı fikrî ile ulûm-u mütenevviayı, Kur'ân'ın hakaikine çıkmak için basamaklar yaptığı bir tarihe tam tamına tevafuku münasebet-i mâneviyesinin kuvvetine istinaden deriz: O tevafuk remzeder ki, "Bu asırda Resâili'n-Nur denilen otuz üç adet Söz ve otuz üç adet Mektup ve otuz bir adet Lem'alar, bu zamanda, Kitab-ı Mübîndeki âyetlerin âyetleridir. Yani, hakaikinin alâmetleridir ve hak ve hakikat olduğunun burhanlarıdır. Ve o âyetlerdeki hakaik-ı imaniyenin gayet kuvvetli hüccetleridir.

(Risale-i Nur Külliyatı, Şuâlar Eddâi, Sayfa 610-611, Yeni Asya Neşriyat)

Açıklama: Said Nursi, kendi yazdığı kitabı Kuran tefsiri olarak göstermek için ''Kitab-ı Mübîndeki âyetlerin âyetleridir.'' demiştir. Oysaki hiç bir ayeti tefsir etmemiş, ele aldığı ayetleri de ''Bu ayette bahsedildiği gibi nurcular da böyle olacaktır'' diyerek kendine yormuştur.

16- Peygamberimizin çocuğa beddua ettiğine inanıyor!

Said Nursi diyor ki: Altıncı çocuk: Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm namaz kılarken, hırçın bir çocuk namazını kat' edip geçtiğinden, Resul-i Ekrem aleyhissalâtü vesselâm اَللّٰهُمَّ اقْطَعْ اَثَرَهُ 3 demiş. Ondan sonra çocuk daha yürümemi؛, ِyle kalmı؛, hırçınlığının cezasını bulmuş.

(Risale-i Nur Külliyatı, Mektubat On Dokuzuncu Mektub, sayfa 142, Yeni Asya Ne؛riyat)

Açıklama: Hz. Muhammed, namaz kılarken önünden çocuk geçti diye çocuğa beddua edip sakat bırakacak kadar zalim birisi değildir. Çocuk ne yaptığını bilmeden heryerde dolaşabilir, namaz kılanın önünden geçen çocuğa beddua dip sakat bırakmak peygamber özelliği değildir. Ayrıca bu olayın mucize olarak anlatılması da ayrı bir komedidir.

Uydurma hadis: Tebük'de yatalak bir adam gördüm. Dedi ki: "Resulullah (sav) namaz kılarken, ben eşeğin üzerinde olduğum halde önünden geçtim. Bana: "Allah'ım, izini kes!" diye bedduada bulundu. Artık ondan sonra eşek üzerinde (bile) yol alamadım." (Bir rivayette şöyle gelmiştir: "(Resulullah (sav) şöyle dedi:) "O bizim namazımızı kesti, Allah da onun izini kessin.") Ravi: Yezid İbnu Nimran Kaynak: Ebu Davud, Salat 110, (705, 706)

0 yorum:

Yorum Gönder

My Instagram